Spatyom

Spatyom Spatyom; insanın ‘ölüm’ denilen olaydan sonra, dünya hayatında kazanı lanların murakabe ve muhasebesi (Büyük kıyasî muhasebe) maksadıyla, beden bağlarından geçici olarak (tekrar bedenlenene dek) ayrılması ve çevresiyle tüm ilgi ve ilişkilerini keserek, ‘idrakî temerküz noktası’nda yalnız kendi öz varlığı ile başbaşa kalması hâlidir. (202, 203, 315) Dolayısıyla spatyom, sanıldığı gibi bir ortam ya da bir mekân olmayıp, bir hâldir. (202, 203, 315) Spatyom hayatı, ‘insanlık hayatı’nın her ölümle verdiği “ara”larından biridir. (208, 226)

Henüz dünya bedenleri realitesinden kurtulamamış varlıkların ölüm ve doğumları arasında olağan olarak geçirecekleri spatyom denilen hâl ile yarı süptil ortam (Sevgi plânı, Yarı-süptil âlem) birbirine karıştırılmamalıdır. (315) Yarı-süptil âlem, hidrojen âlemi-üstü olup, bir ortam ve bir mekândır. (315) Oysa spatyom hayatı varlıklar için bir mekân değildir; o varlıkların mekânı o anda yalnız kendi varlıklarıdır. (202) Spatyom, sadece ‘beden’ bağlarından belirli bir maksatla geçici olarak ayrılan insanın kendi öz varlığına (Öz varlık) dönmesi ve bu sırada çevresiyle olan bütün alakalarını ve ilişkilerini kesmesi hâlidir. (315) Kendi öz varlığına dönen insan, bu hâliyle yine bir insandır ve dünyadan çıkmış değildir. (315) Ancak öyle bir insan ki dışarısı ile olan bütün alakalarını kesmiş, yalnız kendi öz varlığı ile başbaşa kalmış durumdadır. (315) O anda onun için herhangi bir mekân sözkonusu değildir; ‘mekân’ı varlığının temerküz etmiş olduğu idrakî bir noktadan ibaret kalır. (315)

İnsan varlığı spatyom hayatındayken beyin hücreleri varlıklarının durumu

İnsanların yanlış olarak, “etten çıkma” anlamına gelen dezenkarnasyon terimiyle ifade ettikleri ölüm olayı meydana gelince, ‘beyin hücreleri varlıkları’, bedenlerini, yani enkarne oldukları ‘beyin’ hücrelerini terk etmekle birlikte, dağılmazlar. (89) Çünkü artık bedeni terk etmesi gereken insan varlığı, onlar üzerindeki tesirini, bedenini bıraktıktan sonra dahi kaldırmaz. (89) Varlık, beyin hücreleri varlıklarının ‘manyetik alan’larına göndermeye devam ettiği tesirlerle onları spatyom hayatında da daima bir arada tutar, tesiri altında bulundurur ve doğal olarak, kendisi de onlardan tesir (Tesirler) alır. (89, 85) Spatyom hayatının ilk zamanlarında, bir varlığın kendi ‘ruh’undan gelen tesirler hariç tutulursa, yukarıdan, aşağıdan (dünyasal kaba ortamdan) ve civardan (diğer bedensizlerden) gelen bütün tesir ve irtibatlar kesilir. (89) O yalnız kendi varlığı ve ‘şuuraltı’nın özellikle son hayatına ait izlenimleri içinde mahsur kalır. (89) Bu sırada beyin hücreleri varlıklarıyla devamlı olarak ilişkide bulunduğundan, o varlıklarda da mevcut olan dünya izlenimlerini toplayarak, onlardan kompozisyonlar yapabilir. (89) Bu faaliyet, genellikle çok ‘ıstırap’lı olmakla birlikte, kendisine lüzumlu olan, murakabeyi yapma imkânı sağlar. (89)

İnsanın büyük yalnızlıkta kendisiyle ya da öz varlığıyla başbaşa kalışı ve nedeni

Spatyom hayatına geçişinin ilk anlarında varlığa kendi ruhundan gelen tesirler haricinde, etrafından gelen bütün ‘tâli tesirler’ kesilir. (202) Çevreden tümüyle yalıtılmış hâlde, yalnızca kendi varlığı içinde, yapayalnız bırakılır. (202) Bu durum, bir insanın bir odada kapatılıp bütün duyu organları ortadan kaldırıldıktan sonra her şeye karşı, hatta kendi bedenine karşı dahi duyumsuz kalmış olarak terk edilmesine yakın bir duruma benzemekteyse de, spatyom hayatı bundan çok daha derin ve içsel bir yalnızlığı ifade eder. (202) O anda o varlığın mekânı yalnızca kendi varlığı (Varlık) olduğundan, o hale ilk geçişinde ne dünya ile, ne dünya-üstü ile, ne etrafındaki kendisi gibi diğer varlıklarla (ölmüşlerle, bedensizlerle) irtibata geçmesi, görüşmesi mümkün değildir. (202) Çevresiyle olan bütün ilişkileri kesilmiş durumdadır. (202)

Bu yalıtılmanın her ne kadar varlığın egoizm (Bencillik) içinde bulunmasından doğan doğal nedenleri varsa da asıl neden ve zaruretleri başkadır:

Bir insan varlığı, dünya hayatına ilişkin mukadderat plânının (Ferdî plân) tatbikatını yaptıktan sonra o tatbikat sırasında kazanmış olduğu şeylerin muhasebesini yapmak, onları tümüyle kendisine sindirmek ve maletmek ihtiyacındadır. (202, 203) Bunun için de bir süre inzivaya çekilmesi, kendi öz bilgilerine dönmesi, yani son dünya hayatında elde ettiği bilgileri eski bilgileriyle karşılaştırarak, onların muhasebesini yapması gerekmektedir. (203) İşte, ölümün ardından varlığın, etraftan irtibatlarını keserek tam bir yalıtılma hâline girişi, kendisine, dünya hayatında edindiği ve şuurdışında biriktirmiş olduğu “sonuç-bilgiler”i hazmetme işlemlerini rahatsız edilmeden yapabilme imkânı sağlar. (203) Bu işlemlerin sağlıklı bir şekilde yapılmasına yardım etmek için, ölümü izleyen anlarda dışarıdan gelen tesirlerin hepsi kesilir. (203)

Varlığın ‘idrak’ini meşgul edebilecek ve dışarı çekebilecek hiçbir tesir ona gönderilmez; vazifeliler böyle bir şeyin meydana gelmesini önlerler. (203) Bununla birlikte, varlık yine ‘vazife plânı’nın tam bir kontrolü altında bulunmaktadır. (203) Eğer kendisine aşağıdan bazı tesirlerin gelmesi muhasebe ve murakabesi için lüzumlu görülürse, ancak vazifelilerin izni ve kontrolü altında, bu da yapılabilir: Yani, ölen biri, dünyada kalan bir dostu ile kendi istediği zaman irtibata geçemezse de, murakabe ve muhasebe faaliyetleriyle ilgili bazı çok ince hesaplara göre, gerekirse, buna izin verilebilir de. (203) Fakat bu izin verilmedikçe o varlığın insanlarla temasa geçebilmesini hiçbir güç sağlayamaz. (203)

Spatyom hayatındaki bir varlık ilk zamanlarda, kendisi gibi bedensiz, yani ‘ölüm’ olayıyla bedenini terketmiş diğer varlıklarla da irtibata geçemez; bu da izne bağlıdır. (203) Çünkü ölümötesinde keyfî hiçbir şey yoktur; her şey vazife plânının hesaplı kitaplı kontrolü altında cereyan eder. (203) Dünya hayatındayken en ince ihtiyaç ve zaruretler nasıl hesap ediliyorsa, ölüm-ötesinde de lüzumlu işlerin icapları öylece hesap edilir ve yerine getirilir. (204)

İnsanlık safhasını tamamlamak üzere yüzlerce defa insan olarak bedenlenilir ki, bu bedenlenmelerden oluşan devreye ya da insan bedeninde geçirilen bu dünya hayatlarının tümüne ‘insanlık hayatı’ denir. (226) Her spatyom hayatı, varlık için derin ve esaslı bir murakabe ve muhasebe ânıdır (zamanıdır) ve insanlık hayatının “ara”larından biridir. (203, 208, 226) İşte bir dünya devresi boyunca devam eden, insanlık hayatı denilen uzun ‘Dünya Okulu’ hayatının ölümle başlayıp ‘doğum’la biten “ara”lar (spatyom hayatı denilen aralar) vermesinin bir nedeni de; bu “ara”ların, murakabe ve muhasebe denilen “derin bilgi işlemleri”nin dış tesirlerden uzak, rahatça yapılabilmesine ve kazanılanların öz varlığa aktarılabilmesine imkân sağlamasıdır. (203, 208, 226)

Ölüm-ötesindeki işlemler ve ıstıraplar

Ölüm-ötesinde, yani spatyom hayatında kıyas bilgilerinin (Kıyas bilgisi) en mükemmel tatbikatı yapılır. (203) Çünkü varlık bu sırada çevreden gelen realitelerle rahatsız edilmez ve serbestçe çalı şan ‘vicdan’ mekanizması, birikmiş olan bütün bilgilerin acı veya tatlı kıyaslarını yapmak ve onların sonuçlarını öz varlığa (Öz varlık) maletmek fırsat ve imkânı bulur. (203)

Spatyom hayatına geçen varlık, dünyadan ve etraftan ‘tesirler’ almayınca, zorunlu olarak kendisinde mevcut imajların izlenimleriyle başbaşa bırakılmış olur ve onların içinde yaşamaya başlar. (204) Bu hâl, çok derin ve güçlü bir rüya gibidir. (204) Bu sırada zevk ve ıstıraplar mevcut olsa da, asıl gaye zevk alınması veya ‘ıstırap’ çekilmesi değil, dünyada elde edilmiş olan kazançların –kıyas bilgileriyle– varlığa maledilmesidir. (204) Bu sırada inkişaf mekanizmasının (vicdan mekanizması nın), ‘vazife plânı’nın kontrolü altında, tam bir serbestlikle işleyişi, varlığı, çoğu zaman ıstıraplı olan kıyas bilgileriyle sentez ve analizler yapmaya, zorla sürükler. (204) Ölüm-ötesi hayatta çekilen ıstıraplar, ‘şuurdışı’ bilgilerinin muhasebeleri sırasında varlıkların girecekleri kıyas bilgilerinin kıymetli yardımcılarıdır. (125)

Bu sırada kıyasın (Kıyas bilgisi) etkilerini dünyadaki gibi hafifletici çevre tesirleri de artık mevcut olmadığından, kıyastan doğan acı duygular dünyadakinden binlerce defa artmış olarak varlığa azap verirler. (204) İşte şuurdışı bilgileri, ancak bu derece şiddetli bir hesaplaşmadan sonra, hazmedilip ‘öz bilgiler’i oluştururlar. (204) Bu hesaplaşma sırasında varlığa çok şaşırtıcı gelebilecek durumlar oluşabilir ki, bu durumlarda varlığın içine düştüğü hale ‘teşevvüş’ denir. (204) Bu murakabe ve muhasebe, üstte de belirtildiği gibi, her zaman, hatta çoğu zaman rahat ve sakin bir şekilde geçmez. (204) Buna bilhassa ilk intikal devrelerinde, genellikle huzursuzluk, şiddetli ıstırap, azap ve ağır teşevvüş halleri eşlik eder. (204) Muhasebe ve murakabenin zaruret ve icaplarına göre; bu haller bazen ‘cehennem’ azabı denilebilecek derecelere de çıkabilir, az çok rahat hâller de görülebilir. (204)

Dünya hayatları birbirini izlerken öz bilgilerin ve idrakin artmasıyla varlık gitgide inkişaf edip vicdan dengeleri üst kademelerde kurulmaya başladıkça, hesaplaşmaların (muhasebelerin) acı tarafları da gitgide ortadan kalkar. (205) Kural şudur: İdrak ne kadar genişlemişse yalıtılmışlık hâli de o kadar kısa sürer. (205) Yani ölüm-ötesi hayatta varlığın çevreden yalıtıldığı yalnızlık süresi, inkişaf düzeyi ile orantılı olup, idrakin genişlemesi oranında kısalır; çünkü yapılması icap eden muhasebe işlemleri o oranda hızla tamamlanır. (205)

Şuurdışı bilgilerinin öz bilgilere dönüşmesi

Şuurdışında biriktirilmiş bilgilerin öz bilgi hâline geçebilmeleri için, önceki öz bilgilere (şuuraltındaki öz bilgilere) intibak etmiş olmaları lazımdır ki, bunun için de bu bilgilerin şuuraltının bilgileriyle (öz bilgilerle) muhasebe edilmiş olmaları gerekir. (119) Oysa şuurdışında biriken bu bilgilerin kıyasî muhasebeleri dünyadaki beden hayatı boyunca şuuraltı bilgileriyle değil, şuurdışı bilgileriyle yapılır ki, onlar da öz bilgiler değildir. (119) Dolayısıyla ‘ilk kıyasî muhasebe’yle şuurdışında biriken bu bilgiler beden hayatı boyunca henüz öz bilgi sentezine dahil olabilecek duruma gelmezler. (119)

İşte ölüm-ötesinde, yani spatyom hayatında, birikmiş bu bilgilerin şuuraltı bilgileriyle karşılaştırılarak muhasebe edilmeleri işlemi, bunların şuuraltındaki bilgiler ile intibak hâline gelmelerini ve şuuraltı bilgilerinin sentezleri arasına karışabilmelerini sağlayıcı bir işlemdir. (119) Şuurdışı bilgileri böylece, büyük kıyasî muhasebe denilen işlemden sonra şuuraltına geçip, şuuraltı ndaki öz bilgi hamulesine karışarak varlığa maledilmiş olurlar. (119)

Teşevvüşten kurtulma ve ferdî planın hazırlanması

Ölüm olayıyla spatyom hayatına geçen insanın spatyom hayatındaki muhasebe ve murakabesi lüzumlu süre kadar, yani lüzumlu sonuçları elde edene kadar devam eder. (202, 89, 315) Bir sürü teşevvüş geçirip kazançlarının muhasebesini yapmasından, lüzumlu olan sonuçları elde etmesinden ve bilgilerini sindirmesinden sonra kendisine yukarıdan tekrar yardımcı tesirler gelmeye başlar, etraftan da tesirler almaya başlar. (204, 89) Bunlar sayesinde yalıtılma hâlinden çıkar, teşevvüşten kurtulur. (204, 202) Uyandırılması ve idrakinin arttırılması sağlanınca, “hakiki varlığı”nı anlayabilecek duruma girer; uyanan idrakiyle, çevresini, kimliğini ve ihtiyaçlarını yeniden tanımaya başlar. (204, 202, 89) Genişlemiş idrakiyle geleceği düşünmeye başlar. (204) Kazanç ve kayıplarının derecesini takdir eder, eksiklerini tamamlamak için tekrar dünyaya dönmek ihtiyacını duymaya başlar. (204) Eğer bu ihtiyacının yerine getirilmesi icap ediyorsa, bunu takdir eden vazifeliler yükseklerden gelen direktiflerle derhal yardım etmeye hazırlanırlar ve dünyada kendisine en lüzumlu ve en faydalı olacak ferdî ve ‘mâşerî plân’ının, kendisiyle birlikte düzenlenmesine ve tertip edilmesine koyulurlar. (204, 205)

Böylece yeniden dünyaya girme hazırlığını tamamlamış varlığa, geniş imkân sahası içinde, yeni hayatının dünyadaki tekâmülüne en elverişli şekil ve şartlarını seçme hakkı verilir. (89) Kendisine sunulan seçim sahasının genişliği, onun idraki oranında kazanmış bulunduğu özgürlük derecesine bağlıdır: Eğer idraki çok darsa bu saha da onun için çok dar olur ve bazı hâllerde de kendisine hemen hemen yok denilecek kadar az bir seçim sahası bırakılır. (89-90) Eğer idraki tüm dünyayı kapsamına alacak kadar genişlemiş bulunuyorsa, dünyada tekrar bedenlenmesine ve tatbikat yapması na da lüzum kalmaz. (90) Böylece “seçme özgürlüğü” derecesine göre dünyadaki çevresini hazırlayan varlık, bu plâna (Ferdî plân) istekle bağlıdır. (205) Çünkü selâmetinin ancak bu plânın tatbikatıyla sağlanabileceğini takdir etmiş bulunmaktadır. (205, 90) Dolayısıyla bu plâna dünyada sadık kalacağına söz verir ve bu sözle, dünyada bedenlenir. (205)

Bedenlenince tekrar ‘yüzeysel zaman’ hâkimiyeti altına gireceğinden, kendisinden ‘küresel zaman’ idrakine ait zenginlikler silinir ve hepsi şuuraltına atılır (Yani o zenginlikler, varlığın tamamından silinip, beyne bağlı kalmayacak 1/8’lik kısmının şuuraltı denilen bölümüne aktarılır, daha doğrusu o zenginlikler muhtevası, artık insanların “şuuraltı” adını verdiği şekilde fonksiyon görecektir). (205) Yüzeysel zamana tâbi olan idrak, yeni şartlar içinde dünyada yaşamaya başlar. (205) Plânını dünyada tatbik ederken, kendisine, spatyom hayatından kalan izlenimleriyle beraber, vazifelilerin yardımları destek olacak ve bu plânın tatbikatında rehberlik yapacaklardır. (205) Hâmi ve yardımcı varlıklar

İdrakî temerküz noktası

Büyük kıyasî muhasebe

Istırap

Beyin hücreleri varlıkları

Ölüm

İnsanlık hayatı

Sevgi plânı