Yükümlülük

Yükümlülük; ‘yüzeysel zaman’ şartlarına tâbi olanlar için sözkonusu olmayan; ‘vazife plânı’ndaki, idrakleri birleşik varlık gruplarının kâinatın değişmez ‘hakikatler’e dayalı nizamının (İlâhî nizam) yürütülmesinde otomatikman yüklendikleri; vazife kademelerinde yükseldikçe, intibak sahalarının (intibak sahası) genişlemesi oranında artan; ancak ‘küresel zaman’ tekniğiyle ifa edilebilen; ifasıyla yükümlü olunan iş ve vazifeler ve bu iş ve vazifelerin ifasıyla yükümlü olmadır. (206, 239, 240, 244, 245, 73, 312)

İnsanlık safhasında yükümlülük sezgisinin edinilmesi ve dünyadaki toplulukların, kendilerinin bilmedikleri, gizli hedefi

Bir ‘varlık’, ‘vazife’ anlayışı olgunlaştığı oranda vazife yükümlülüklerini idrak etmeye başlar ve ‘sorumluluk’ duygusunu kazanma yoluna girmiş bulunur. (71) Bir insan varlığının tam bir vazife bilgisi ‘liyakat’ine erişmesi ancak, dünyada on binlerce yıl insan bedeni içinde geçen hayat zinciri (İnsanlık hayatı) halkalarını tamamlaması ndan sonra mümkün olabilir. (206) Bu bilgiden anlaşılacağı gibi, dünyadaki insanlar için herhangi bir vazife yükümlülüğü sözkonusu olamaz. (206) Çünkü dünyadaki yüzeysel zaman idrakine bağlı ‘realite’lerle kâinatın değişmez hakikatlere dayanan nizamı yürütülemez. (206)

İnsanların, böyle büyük işlere karışmak onuruna kavuşabilmeleri için birtakım hazırlık kademelerinden geçmiş olması lazımdır ki, bu hususta kendilerine yardımcı olan en mükemmel mekanizma, ‘vicdan’ mekanizmasıdır. (206) İnsanlık safhasındaki bir varlık için, vicdan mekanizmasının üst taraflara doğru kayması demek, vicdan denge seviyelerinin gittikçe, bu büyük yükümlülükleri ifa edebilmek için lüzumlu nitelikleri kazanmaya yaklaşan kademelerde kurulması (vazife plânına yakın realiteler sahasında kurulması) demektir. (206)

Dünya hayatının esas fonksiyonlarından biri, insanların kendilerini vazife bilgisine ve organizasyon disiplinine hazırlayabilmeleridir. (73) Ancak bu fonksiyonun sonuçlandırdığı hedefe ulaşmış, kâinatta yapacağı işlerin yükümlülüğünü benimsemiş olanlardır ki dünya ile alakalarını kesebilirler. (73)

Yüksek prensipler’in çizmiş olduğu tekâmül yolunda, her organizmanın (Organizasyon, Organ) belirli birtakım vazifeleri vardır. (70) Her organizmanın bütün elemanları, elele verip, kendi kudret ve liyakatleri derecelerine göre, vazifelerini yapmakla yükümlüdürler. (70) Hiçbir ‘organ’ın veya organizatörün kendisine düşen vazifeyi terk ve ihmal etmemesi lazımdır. (70-71) Fakat ‘hidrojen âlemi’nin henüz ilk safhalarındaki ruhların ‘görgü ve tecrübe’leri bu hakikatleri ve zaruretleri idrak edebilmelerine yetecek kadar ilerlemiş değildir. (71) Hatta az çok inkişaf etmiş olanlarında bile bu durum çok noksandır. (71) Bir kâinat sorumluluğunun çeşitli derecelerdeki payını taşıyan vazife idrakine, bu safhadakiler henüz varmış bulunmamaktadırlar. (71) O yüzden, bu varlıklara henüz idare mekanizmasındaki vazifeler verilemez. (71) Dolayısıyla bu varlıklar büyük vazife ‘organizasyon’larına dahil değildirler(71) Bu ancak, tekâmülün daha ileri safhalarında bulunan, vazife plânlarındaki varlıklara ait bir iştir. (71)

Bununla birlikte, daha alttaki bu idrâksiz, hatta yarı idrakli varlıkların tekâmüllerine yardım etme vazifesiyle yükümlü kılınmış üstün varlıklar, onlara vazife plânına hazırlanmaları için hisselerine düşen zaruri işleri yapabilmelerinde yardım ederler: (71) İleriki (vazife plânındaki) organizasyon teşkilatına hazırlanmaları için, onlar arasında çeşitli topluluklar, gruplaşmalar oluşturulur ve vazife plânına hazırlanma işlerini az çok otomatik (Otomatizma) veya az çok idrakli olarak sürdüren bu grup ve topluluklar vazifeliler tarafından sevk ve idare edilir. (71) Bu grup ve topluluklardakiler, gelişip idraklerini genişlettikçe hareketlerinde de o oranda artan serbestlikler (özgürlükler) kazanmaya başlarlar ve bu sırada kendilerine yavaş yavaş büyük organizasyon sistemlerinin sezgileri verilir. (71) Organizasyon sistemi. Dünyadaki bütün toplulukların oluşturulmasındaki asıl gizli hedef, insanların hakiki “vazife idraki ve bilgisi” ile, “tam bir vahdet içinde işbirliği” yükümlülüğünün mânâsını sezmeye hazı rlanmaları ve bunun egzersizlerini –‘otomatizma’lar yardımıyla– yapmalarıdır. (198-199)

Yükümlülüklerin “idraklerin hakikatler ile birleşmesiyle otomatikman” ve intibak sahasıyla oranlı olarak yüklenilmesi

Kâinatın bütün mekanizmalarında yapılacak sayısız iş ve hizmetler vardır ki, bunların her biri uzmanlık kabiliyetlerine göre varlıkların ifasıyla yükümlü oldukları birer idarî vazifedir. (73) Bu yükümlülükler –Aslî Prensibin yüksek icaplarına göre– varlıkların liyakat dereceleriyle oranlı olarak ifa edilir ve ona göre varlıklar vazifelendirilir ve vazifelenirler. (73) Vazife plânına girmek demek, birtakım vazife yükümlülüklerini kabul etmek ve bu vazifelerin icaplarını yerine getirmek kudret ve imkânlarına sahip olmuş bulunmak demektir. (312)

İdraklerin vazife plânında başlayan mutabakatı (intibak hâlinde olmaları), varlıklara birtakım iş ve vazifeler yükler ve onları –intibak sahalarının genişliğine göre– birtakım yükümlülüklere tâbi kılar. (239) Onlar bu yükümlülükleri ifa ederken, gösterecekleri liyakatlerin derecesine göre intibak sahalarını daha fazla genişletir ve idrakî zaman ve mekânın geniş imkânları içinde, ‘Ünite’ye doğru yükselen vazife plânı kademelerinin üst basamaklarına tırmanırlar. ( 239) Her ‘plân’daki vazife grupları, idrakî zaman tekniği ile vazifeler görerek aslî zaman akışında mesafe alır (Aslî zaman üzerinde yürüyüş) ve bu faaliyetleri sayesinde intibak sahalarını genişletirler ki, bu sırada onların işleri, vazifeleri ve yükümlülükleri de o oranda artar ve kapsam kazanır. (244-245) İntibak sahası

Fakat varlıkların bu yükümlülükleri, aşağı plânlarda akıllara gelebileceği gibi, verilip alınan şeyler değildir: (239)

Çünkü zaten hakikatle mutabakat (intibak hâlinde olma) hâline girmek, o hakikatle birleşmek demektir ki, yükümlülük denilen şeyin hakiki mânâsı da bu vahdetten doğar. (239) Aktif intibaklar. Yani varlıklar vazife kademelerinde yükseldikçe yükümlülükleri de ‘kader mekanizması’ altında otomatikman artar. (239) Kısaca, vazife plânındaki varlıklara yükümlülüğü kimse yüklemez: Onlar yükseldikçe yükümlülükleri otomatikman yüklenirler, yeter ki o yükümlülükler için gereken liyakatlerini kader mekanizması muvacehesinde (karşısında, önünde, huzurunda) arttırsınlar! (239)

Yükümlülük liyakatinin oluşması, idraklerin “hakikatlere ulaşması” ya da “gerçekleşmesi” ve yükümlülüklerin tecelli edişi

Varlıklar, idrak vahdetlerinin ilk adımına, kader mekanizmasının icapları altında, vazife plânında başlarlar ki, bu idrak vahdetine “idraklerin icaplara, hakikatlere ulaşması, gerçekleşmesi” denir. (239) Varlıkların vazife yükümlülüğünü doğuran zaruret de işte bu gerçekleşmeden ileri gelir. (239) Bu gerçekleşmeler, idrakî zaman mekanizmasıyla yürür ve zaten vazifeliler de idrakî zaman ve mekân şartlarına tâbidirler. (239) Bu gerçekleşme, ‘Aslî Kudret ışığı konisi’ sembolik tasvirinde ifade edildiği gibi, idraklerin ‘aslî icap’lara intibak etmesi anlamına gelir ki, dolayısıyla ilk gerçekleşmeler vazife plânının ilk kademelerinde başlar ve yüksele yüksele, Ünite’de son kapsamına (en kapsamlı, son hâline) ulaşır. (239)

Varlıkların, kâinata inen Aslî Kudret ışığı huzmesine tırmanarak yukarılara çıkması demek, idraklerinin o ışık huzmelerinin kapsamında mevcut olan bütün icaplara tedricen intibak etmeleri, onun ahengine girerek gittikçe daha geniş çapta o ahenge karışmaları demektir. (239) Aslî Kudret ışığı konisi. Bu tırmanış Ünite denilen, kâinatın son imkân sınırlarına geldiği zaman, o varlığın idraki bu ışık huzmesinin içerdiği bütün icaplara intibak etmiş, tam o ahenkten olmuş (Ahenkten olmak) ve dolayısıyla kâinat cüzlerine ve bütününe hâkim bir durum almış olacaktır. (239-240)

“Gerçekleşmiş idrakler” bu gerçekleşme ile zaten ‘hakikatler’in tatbikatları içine girmişler demektir. (240) İşte bu tatbikatların her biri bir yükümlülüktür. (240) Belirli hakikatlerin tatbikatı da, zorunlu olarak, belirli idraklerin işbirliği yapmalarıyla sonuçlanır. (240) İşte bu noktadan itibaren birtakım idari kadrolar (Üç ana kadro) ve organizasyon sistemleri (Organizasyon sistemi) zarureti başgösterir. (240)

Aktif intibaklar

Vazife

İntibak sahası

Liyakat

Vazife plânı

Hakikatler

Vazife

Organizasyon

Ahenkten olma

Aslî Kudret ışığı konisi

İlâhî nizam

Kâinat ahengi